Sinemanın neredeyse 100 yılı pelikül olarak geçmiştir. Bu pahalı bir üretim tarzıydı ve iş bölümü uzmanlıkları gerektiriyordu. Sinema da dijitalden nasibini alarak özellikle 1980’li yıllardan sonra bu teknolojiye yatırım yaparak karşılığını fazlasıyla almıştır. Pelikül üretim tarzı Taylorist (band üzerine) ve pahalı bir üretim tekniğidir. Dolayısıyla birçok uzmanlık alanı ve pahalı yatırımlar gerektirir. Bu özelliğinden dolayı da sinema sektörü belirli grupların elinde toplanmıştır. Pelikül film çağında gösterimi biten filmin, televizyonda yayınlama ya da video kaset kiralama aşamasına kadar tekrar izleme imkânı olmamıştır.
Peliküle alternatif bir kayıt malzemesi geliştirilme çalışması hep yetersiz kalmıştır. Video ve manyetik kasetler peliküle alternatif olarak görülse de çok başarılı olamamıştır. Bu sayede pelikülün 100 yılı aşan bir egemenliği devam etmiştir. Pelikül, 20. Yy damgasını vururken, dijital ise 21. yy ürünüdür.
Fransızcada “péllicule” kelimesi Türkçeye pelikül olarak yerleşmiştir ve genellikle film bobinlerini tanımlamak için kullanılır. Burada film çekiminden sonra kimyasal işlemler yapılarak resim görülebilir hale gelir. Video ise elektronik bir işlemdir. Dijital sayesinde kimyasal bir işlem olan film ile elektronik bir işlem olan video aynı pota içerisine konarak yeni bir görüntü konsepti oluşturulmuştur. Burada kimyasal işlem tamamen kaldırılarak üretim süreci daha hızlı hale getirilmiştir.
Ağ Tabaka izlenimi nedir?
Hareketli görüntü anlamında ilk adım 1765 yılında Chevalier d’Arc tarafından atılmıştır. 1824 yılında ise Peter Roget adlı bilgin ‘The Persistence Of Vision With Regard To Moving Objekcts’ adıyla ‘ağ tabaka izlenimi’ üzerine hareket halindeki cisimlerin görüntüleri üzerine kuramsal bir çalışma yapmıştı. Deftere çizilen görüntüler, sayfalar arka arkaya hızla çevrilirse hareket ediyormuş gibi algılanıyordu. Roget hareket halindeki resimlerin sürekliliğini bularak sinemaya dair önemli bir keşif olan gözün optik yanılmasını bulmuştu. İnsan gözü belli bir hızdan sonra ardı ardına önüne gelen resimleri ayıramıyordu.
Yıllar süren denemelerden sonra 1827 yılında Fransız Joseph Niépce kurşun kalay karışımı duyarlı bir yüzeyi yaklaşık 8 saat pozlandırarak dünyanın ilk kalıcı fotoğrafını elde etmeyi başardı. Bu aynı zamanda sinema görüntüsü elde edebilmenin de yolunu açan bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Osmanlı İmparatorluğunda fotoğrafın bulunuş duyurusu, 28 Ekim 1839’da Takvim-i Vekayi gazetesinde yapılmıştır.
Lumiere kardeşlerin geliştirdiği ve onların da projeksiyonlu kinetoskop adını verdiği daha sonra da adını ‘sinematograf’ olarak değiştirdikleri cihaz ise, kamera ve yansıtıcı olarak görev yapıyordu. Sinema makinesinin patentini 13 Şubat 1895’de alarak bu konuda bir adım öne geçtiler. Saniyede 15 kare geçen bu sistem daha sonraları 18 kare olarak kullanılacaktı. Sesli sinema döneminde de bu kare hızı saniyede 24 kare olarak uygulanmıştır.
Pelikülün temel yapısı
İlk zamanlar görüntüyü kaydetmek için cam ve metal yüzeyler kullanılsa da bunlar uzun ömürlü olmadı 1889 yılında ilk kez ticari olarak film bobinleri Kodak tarafından üretilmeye başlanmıştır. Adını da Yunanca ‘pelma (ayak tabanı)’ sözcüğünden türettiği “film” koydu. Kodak ismi altında üretilen selüloit tabanlı film ruloları onlarca yıl sinema sektörü için vazgeçilmez arasında yer almıştır.
Film yanması nedir?
Filmler ışığa duyarlı malzemelerden yapıldıkları için çekim öncesi ve sonrasında ışık geçirmeyen kapalı kutularda saklanması gerekir. Aksi takdirde ışık alan film bozulacaktır. Yani çok kullanılan klasik bir tabirle “yanacaktır.” Film denildiğinde akla ilk gelen orta yaş üzeri birçok kişinin fotoğraf makinalarından aşina olduğu, ışığa duyarlı malzeme rulosu akla gelir. ‘Film yandı’ terimi ise o zamanlardan kalmadır. Artık klasik fotoğraf makinaları ve filmler kullanılmıyor. ‘Film yanması’ ve ‘karanlık oda’ gibi terimlerde yeni neslin bilmediği kavramlardır.
Film kameraları ilk çıktığında o zamanlar çok yüksek bir fiyat olan 200 dolara satılmaktaydı.
Film kameralarının en çok bilineni George Eastman tarafından Kodak adıyla imal edilmiştir. Kamera üzerindeki haznede pozlanmamış olarak duran ham film saniyede belli bir kare sayısı kadar objektifin önünden geçirilerek pozlanması sağlanır. Pozlanan filmde görüntü oluşur.
Çekimden sonrası film bobinleri
Çekimden sonra sıra filmlerin banyosu işlemindedir ve banyo yapılacağı mekana taşınması, özenle korunması gerekir. Banyo işlemi kimyasal bir işlemdir. Banyoda yapılabilecek bir hata da doğrudan görüntü kalitesine etki edecektir. Filmin banyo süreci de risklerle doludur. Kalitesiz ve hızlı yetiştirme baskısı altında yanlış yapılan bir banyo işlemi sonucunda filmlerin bozulma tehlikesi vardır. Bu da verilen tüm emeklerin kaybolması anlamına gelmektedir. Ham film banyo yapılarak pozitif film çıkarılır. Özel efektlerin eklenmesi için telesine, kurgu gibi işlemlerden sonra sinema salonları için kopyalar çıkartılarak dağıtıma gönderilir. Temelde bu şekilde işleyen sistem zahmetli ve uzun bir süreçtir. Filmlerin bu işlemler esnasında yanma, kopma, çizilme gibi hasar görmemesi için yüksek dereceli güvenlik uygulanmaktadır.
Bundan 30-40 yıl öncesine kadar Sovyetler Birliğinde; Orwo, Svema, Tasma, Almanya’da Afga, Japonya’da Fujii gibi şirketler bulunurken bunlar iflaslarını açıklayarak sadece Amerikalı Eastman Kodak kaldı. 2012 yılı sonunda Fuji Film ve Kodak film üretimini durdurduğunu açıkladı. Böylece 100 yılı aşkın bir sürede pelikülde sona gelindi.